Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu (d. 1929, Elazığ - ö. 21 Ağustos 1992, İstanbul) Destan şairi olarak bilinen Türk şair ve yazarı. Elazığ'ın Ağın ilçesinde Tatarağası mahallesinde ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Babası öğretmen Mehmet Sait Efendi, annesi Zeynep Hanım'dır. Çocukluk yılları bu ilçede geçmişti. İlköğrenimini Ağın ilçesinde 1941 yılında tamamladı. İlkokul dördüncü sınıfta iken 1940 yılında meydana gelen büyük Erzincan depremine şahit oldu. İlk şiirini de, Erzincan depremi üstüne yazdı ve okuldaki duvar gazetesine asıldı. Bu tarihten sonra da şiir yazmayı hiç bir zaman bırakmadı.İlköğretiminden sonra Akçadağ Köy Enstitüsü'nü kazanarak bu okula gitmeye başladı. Babası Mehmet Sait efendinin Samsun Akpınar köy enstitüsüne tayin edilmesine rağmen Akçadağ Köy Enstitüsü’nde tahsil hayatına devam etti.Akçadağ Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra 1946 öğretmenliğe başladı. Gençosmanoğlu'nun şiirleri; Orkun, Aras , Türkeli, Türk Yurdu, Töre ve Türk Edebiyatı dergilerinde yayınlandı .
1947 yılında öğretmenlik hayatı başlayan Niyazi Yıldırımın ilk görev yeri Elazığın merkez köylerinden (eski adları ile Basmaşen-Bizmişen) Sarıçubuk köyü ilkokulu oldu. Bu okulda başlayan öğretmenliğini çeşitli köy ve kasabalarda çalışarak 19 yıl sürdürmüştü. Öğretmenliğe başladıktan sonra edebiyatala daha çok ilgilenmeye başlamış, köy öğretmenliği yıllarında edebiyata daha çok zaman ayırabilme fırsatı bulmuştu. Bu yıllarda Nihal Atsız ve Arif Nihat Asya’yı yakından takip ediyordu. Şiirde Arif Nihat Asya, romanda ise Nihal Atsız’ın tesirinde kalmış onun düşüncelerini benimsemiş ve Nihal Atsız’ın Romacılığının izinden gitmek istemişti.
Türkçü ve Turancı düşüncelere sahip olan yazarın İlk eseri, "Bozkurtların Ruhu 1952", de yayımlandı. Hayranı olduğu Nihal Atsız ile de tanıştı. Ve onun telkinleriyle manzum destanlar yazamaya da heves etti.Köylerde öğretmenlik yaparken ve romanlarını peş peşe yazıp yayınlarken Dede Korkut üslûbuyla oluşturduğu manzum hikâyeler de yazmaya başlamıştı. Kimi Destan ve hikâyelerimizi manzum olarak yazmak düşüncesini hayata geçirmeye başlamıştı. İkinci eseri "Gençosman Destanı" ise 1959 yılında basıldı.1969'da Nihal Atsız'ın "Bozkurtların Ölümü" adlı eserini "Kür Şad İhtilalı" adıyla manzume şeklinde yazdı. 1971'de Malazgirt Zaferi'nin 900. yıl dönümü münasebetiyle yazmış olduğu "Malazgirt Destanı'ndan sonra", 1973'de "Kopuzdan Ezgiler", 1976'da "Salur Kazan Destanı", 1977'de "Boğaç Han Destanı", 1983'de de "Destanlarla Uyanmak" adlı eserleri yayımlandı. Emekli olana kadar sırasıyla ilköğretim müfettişliği, Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar Genel Müdürlüğünde şube müdür yardımcılığı, şube müdürlüğü, genel müdür yardımcılığı, İstanbul'da Devlet Kitapları Müdürlüğü vazifelerinde bulundu. 1978'de emekli oldu. Daha sonra Türk Edebiyatı Vakfı ve Doğu Türkistan Vakfı'nda çeşitli idari vazifelerde bulundu. Doğu Türkistan'ın Sesi dergisini yönetti. Son olarak Türkiye gazetesinin Kültür-Sanat köşesini idare etti. Vefatına kadar bu vazifeyi yürüttü.Üst üste üç defa beyin ameliyatı oldu. “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma” diye başlayan Malazgirt Marşında belirttiği gibi, 1992 senesi Ağustos ayının 21'inde Cuma günü İstanbul'da vefat etti.
ŞAİR VE YAZARLIK KİMLİĞİ Eserlerinde Savaş, kahramanlık, Türk tarih ve kültürü konularını işleyen şair, hem şir hem de romanlarında aynı konular üzerinde durmuştur. Niyazi yıldırım Gençosmanoğlu, ırkçı, Turancı bir tarih ve milliyetçilik düşüncesiyle harket etmiş eserlerinde de bu görüşlerini dile getirmiştir. Şiirlerini çoğunlukla hece ölçüsü ile yazan şairin serbest ölçüde yazılmış şiirleri de bulunur. Dili açık anlaşılır ve öz Türkçedir. Di anlayışı ile görüşleri arasında da paralellik bulunur.Şair şiirlerinde ve düz yazılarında Alp ve Eren kimliğini bütünleştiren Alperen tabiri ile ifade ettiği bir kimlik oluşturarak bu kimliği Türk Gençliğine ideal tip olarak önermeye çalışmıştır. “İslâmiyet öncesinin Alp’i ile İslâmiyet sonrasının Eren’ini birleştirerek yeni bir terkip “ ile ideal bir Türk genci kimliği oluşturmaya çalışmıştır. Alp, İslâmiyet öncesi hayatımızın kahramanları; Eren İslâmiyet sonrası hayatımızın derviş ruhu ile bütünleşen bilge kişileridir. Onun ifadesi ile “Alperen, maddî ve manevî erdemleri şahsında birleştiren bir insan tipidir.” Bu insan tipini Türk Gençliğine model tip olarak önermiş bu düşüncelerini şiirlerinde romanlarında ve manzum destanlarında dile getirmiştir.At üstünde doğup
At üstünde ölürlerdi.
Şölene, toya, düğüne
At üstüne gelirlerdi.
Altınla atı yan yana görseler,
Atı alırlardı.
Azıklarını atlarına yedirir,
Kendileri aç kalırlardı.
Vatan gibi, bayrak gibi...
Pusat gibi, avrat gibi...
Atı kutsal bilirlerdi.
Romanlarında Nihal Atsız’ın izinden giden yazar , akılda daha kolay kalabileceği düşüncesi ile romanları, bazı hikayeleri ve Dede Korkut Hikâyelerinden birkaçını manzum olarak yeniden yorumlamaya çalışmıştır.Eserlerinde geleneksel motifleri, İslamiyet öncesi ve sonrası Türk Destanlarını işleyen şair şiir ve nesirde geleneklere bağlı kalmak düşüncesindedir. Töre dergisine verdiği bir mülakatta sanat ve snatçı ile ilgili düşüncelerini şu şekilde ifade eder. "Sanatkârın dünyası; sanatını icra ederken, içinde bulunduğu ruh halidir diyebilirim. Bu icra sırasında sanatkâr yaşadığı çevreden uzaklaşır ve yeni bir çevreye intikal eder, yani kendinden geçer. Tasavvuf deyimiyle bir vecd ve istiğrak haline bürünür. Gerçek sanat eseri böyle bir ruh haline geçilmeden verilemez.”
Şiirlerinde heceli yazmakla beraber halk ozanlarının dilinden ziyade destansı bir üslupla yazmıştır. Onun şiirlerinde kahramanca bir eda ve yalın bir dil bulunur. Şiir anlayışını, şiir de biçim ve içerikli ilgili düşüncelerini Töre Dergiisne verdiği mülakatta şu şekilde izah etmiştir.“Şiiri olan milletlerin, aynı zamanda şiir gelenekleri, şiir kuralları da var demektir. Şiir, bu kendine mahsus gelenekler ve kurallar içinde gelişir, güzelleşir, büyür... "Ölçü" de, şiirin kuralları cümlesin-dendir. "Ölçü" derken "aruzu" ve "hece" yi kastediyorsunuz sanırım, ikisi de bizimdir ve biri birinden çıkmış kadar yakınlıkları, benzerlikleri vardır. Başka milletlerin de aruzu kullanmaları, bu ölçünün bizim "milli şiir ölçümüz" olmadığına delil teşkil etmez.
Ölçüsüz (serbest) şiirin de kuralları gelenekleri vardır; başıboş değildir.”Millet, devlet, hak, adalet, kahramanlık, yurt ve millet sevgisi Türklük ve Turancılık düşüncelerini işleyen şair hamasi konular işlemekle birlikte lirizme de önem vermeye çalışmış, buna rağmen bazı şiirlerinde kuru bir hamasetten kurtulamamıştır.
Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir.
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir.
Adalet gecikmez tez verilmeli. Eserleri
Bozkurtların Ruhu (1952)
Gençosman Destan (1959)
Kür Şad Destanı (1970)
Malazgirt Destanı (1971)
Bozkurtların Destanı (1972)
Kopuzdan Ezgiler (1973)
Salur Kazan Destanı (1974)
Boğaç Han Destanı (1978)
Destanlarda Uyanmak (1979)
Destanlar Burcu (1990)
Alp Erenler Destanı (1991)
Tarih: 2018-05-03 11:52:22 Kategori: Kimdir
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Kimdir Nedir
1947 yılında öğretmenlik hayatı başlayan Niyazi Yıldırımın ilk görev yeri Elazığın merkez köylerinden (eski adları ile Basmaşen-Bizmişen) Sarıçubuk köyü ilkokulu oldu. Bu okulda başlayan öğretmenliğini çeşitli köy ve kasabalarda çalışarak 19 yıl sürdürmüştü. Öğretmenliğe başladıktan sonra edebiyatala daha çok ilgilenmeye başlamış, köy öğretmenliği yıllarında edebiyata daha çok zaman ayırabilme fırsatı bulmuştu. Bu yıllarda Nihal Atsız ve Arif Nihat Asya’yı yakından takip ediyordu. Şiirde Arif Nihat Asya, romanda ise Nihal Atsız’ın tesirinde kalmış onun düşüncelerini benimsemiş ve Nihal Atsız’ın Romacılığının izinden gitmek istemişti.
Türkçü ve Turancı düşüncelere sahip olan yazarın İlk eseri, "Bozkurtların Ruhu 1952", de yayımlandı. Hayranı olduğu Nihal Atsız ile de tanıştı. Ve onun telkinleriyle manzum destanlar yazamaya da heves etti.Köylerde öğretmenlik yaparken ve romanlarını peş peşe yazıp yayınlarken Dede Korkut üslûbuyla oluşturduğu manzum hikâyeler de yazmaya başlamıştı. Kimi Destan ve hikâyelerimizi manzum olarak yazmak düşüncesini hayata geçirmeye başlamıştı. İkinci eseri "Gençosman Destanı" ise 1959 yılında basıldı.1969'da Nihal Atsız'ın "Bozkurtların Ölümü" adlı eserini "Kür Şad İhtilalı" adıyla manzume şeklinde yazdı. 1971'de Malazgirt Zaferi'nin 900. yıl dönümü münasebetiyle yazmış olduğu "Malazgirt Destanı'ndan sonra", 1973'de "Kopuzdan Ezgiler", 1976'da "Salur Kazan Destanı", 1977'de "Boğaç Han Destanı", 1983'de de "Destanlarla Uyanmak" adlı eserleri yayımlandı. Emekli olana kadar sırasıyla ilköğretim müfettişliği, Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar Genel Müdürlüğünde şube müdür yardımcılığı, şube müdürlüğü, genel müdür yardımcılığı, İstanbul'da Devlet Kitapları Müdürlüğü vazifelerinde bulundu. 1978'de emekli oldu. Daha sonra Türk Edebiyatı Vakfı ve Doğu Türkistan Vakfı'nda çeşitli idari vazifelerde bulundu. Doğu Türkistan'ın Sesi dergisini yönetti. Son olarak Türkiye gazetesinin Kültür-Sanat köşesini idare etti. Vefatına kadar bu vazifeyi yürüttü.Üst üste üç defa beyin ameliyatı oldu. “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma” diye başlayan Malazgirt Marşında belirttiği gibi, 1992 senesi Ağustos ayının 21'inde Cuma günü İstanbul'da vefat etti.
ŞAİR VE YAZARLIK KİMLİĞİ Eserlerinde Savaş, kahramanlık, Türk tarih ve kültürü konularını işleyen şair, hem şir hem de romanlarında aynı konular üzerinde durmuştur. Niyazi yıldırım Gençosmanoğlu, ırkçı, Turancı bir tarih ve milliyetçilik düşüncesiyle harket etmiş eserlerinde de bu görüşlerini dile getirmiştir. Şiirlerini çoğunlukla hece ölçüsü ile yazan şairin serbest ölçüde yazılmış şiirleri de bulunur. Dili açık anlaşılır ve öz Türkçedir. Di anlayışı ile görüşleri arasında da paralellik bulunur.Şair şiirlerinde ve düz yazılarında Alp ve Eren kimliğini bütünleştiren Alperen tabiri ile ifade ettiği bir kimlik oluşturarak bu kimliği Türk Gençliğine ideal tip olarak önermeye çalışmıştır. “İslâmiyet öncesinin Alp’i ile İslâmiyet sonrasının Eren’ini birleştirerek yeni bir terkip “ ile ideal bir Türk genci kimliği oluşturmaya çalışmıştır. Alp, İslâmiyet öncesi hayatımızın kahramanları; Eren İslâmiyet sonrası hayatımızın derviş ruhu ile bütünleşen bilge kişileridir. Onun ifadesi ile “Alperen, maddî ve manevî erdemleri şahsında birleştiren bir insan tipidir.” Bu insan tipini Türk Gençliğine model tip olarak önermiş bu düşüncelerini şiirlerinde romanlarında ve manzum destanlarında dile getirmiştir.At üstünde doğup
At üstünde ölürlerdi.
Şölene, toya, düğüne
At üstüne gelirlerdi.
Altınla atı yan yana görseler,
Atı alırlardı.
Azıklarını atlarına yedirir,
Kendileri aç kalırlardı.
Vatan gibi, bayrak gibi...
Pusat gibi, avrat gibi...
Atı kutsal bilirlerdi.
Romanlarında Nihal Atsız’ın izinden giden yazar , akılda daha kolay kalabileceği düşüncesi ile romanları, bazı hikayeleri ve Dede Korkut Hikâyelerinden birkaçını manzum olarak yeniden yorumlamaya çalışmıştır.Eserlerinde geleneksel motifleri, İslamiyet öncesi ve sonrası Türk Destanlarını işleyen şair şiir ve nesirde geleneklere bağlı kalmak düşüncesindedir. Töre dergisine verdiği bir mülakatta sanat ve snatçı ile ilgili düşüncelerini şu şekilde ifade eder. "Sanatkârın dünyası; sanatını icra ederken, içinde bulunduğu ruh halidir diyebilirim. Bu icra sırasında sanatkâr yaşadığı çevreden uzaklaşır ve yeni bir çevreye intikal eder, yani kendinden geçer. Tasavvuf deyimiyle bir vecd ve istiğrak haline bürünür. Gerçek sanat eseri böyle bir ruh haline geçilmeden verilemez.”
Şiirlerinde heceli yazmakla beraber halk ozanlarının dilinden ziyade destansı bir üslupla yazmıştır. Onun şiirlerinde kahramanca bir eda ve yalın bir dil bulunur. Şiir anlayışını, şiir de biçim ve içerikli ilgili düşüncelerini Töre Dergiisne verdiği mülakatta şu şekilde izah etmiştir.“Şiiri olan milletlerin, aynı zamanda şiir gelenekleri, şiir kuralları da var demektir. Şiir, bu kendine mahsus gelenekler ve kurallar içinde gelişir, güzelleşir, büyür... "Ölçü" de, şiirin kuralları cümlesin-dendir. "Ölçü" derken "aruzu" ve "hece" yi kastediyorsunuz sanırım, ikisi de bizimdir ve biri birinden çıkmış kadar yakınlıkları, benzerlikleri vardır. Başka milletlerin de aruzu kullanmaları, bu ölçünün bizim "milli şiir ölçümüz" olmadığına delil teşkil etmez.
Ölçüsüz (serbest) şiirin de kuralları gelenekleri vardır; başıboş değildir.”Millet, devlet, hak, adalet, kahramanlık, yurt ve millet sevgisi Türklük ve Turancılık düşüncelerini işleyen şair hamasi konular işlemekle birlikte lirizme de önem vermeye çalışmış, buna rağmen bazı şiirlerinde kuru bir hamasetten kurtulamamıştır.
Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir.
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir.
Adalet gecikmez tez verilmeli. Eserleri
Bozkurtların Ruhu (1952)
Gençosman Destan (1959)
Kür Şad Destanı (1970)
Malazgirt Destanı (1971)
Bozkurtların Destanı (1972)
Kopuzdan Ezgiler (1973)
Salur Kazan Destanı (1974)
Boğaç Han Destanı (1978)
Destanlarda Uyanmak (1979)
Destanlar Burcu (1990)
Alp Erenler Destanı (1991)
Tarih: 2018-05-03 11:52:22 Kategori: Kimdir
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx